Başkan Akgün'den Malazgirt Zaferi-30 Ağustos Zafer Bayramı -2022-2023 Eğitim ve Öğretim Yılı Mesajı...
GenelEKG Derneği Başkanı Metin AKGÜN, Malazgirt Zaferi'nin 951. Yıldönümü, 30 Ağustos Zafer Bayramı'nın 100. Yıldönümü münasebetiyle bir mesaj yayımladı.
26 Ağustos Malazgirt Zaferimizi mahallinde idrak ettik. Devlet protokolünün katıldığı törenler düzenledik. Bu kutlamalarda 30 Ağustos Zafer Bayramı ile ilişkilendirmeler yapıldı… Yurt içi ve dış temsilciliklerimizde, mutat programlar düzenlendi. Günün anlam ve önemi üzerine bildik konuşmalar, açıklamalar yapıldı. Köşe yazarları günün anlam ve önemine binaen yazılar kaleme aldılar, yazmaya devam edecekler…
01 Eylül itibari yeni eğitim ve öğretimin başlayacağı bir süreçte; zaferin arka planında yatan ve savaşın en kızgın ve en kritik anında dahi eğitime verilen önem ve değeri hatırlamadan, kamuya hatırlatmadan…
Bu sürecin kritik eğişi olan öğretmen ve yöneticilerin, “Uzman Öğretmen-Baş Öğretmen” olma, bu yönde vadedilen maaş artışını kazanma yönünde ekonomik geliri elde etme kaygılarına dönük telaşın, gayretin devam ettiği bir süreçte, Türkün Zafer ayı olan AĞUSTOS ayında dünya tarihini derinden etkileyen zaferlerimizi idrak ediyoruz…
O zaferlerde;
26 Ağustos 1071’de Malazgirt’te sadece Anadolu’nun kapılarının açılmamış, Malazgirt Zaferi ile gönül kapıları açılmış, İ'la-yı Kelimetullah davasına hizmet eden ecdat, bu kutlu zaferle, gönlüleri fethetmiştir.
Ağustos ayı; “Malazgirt Zaferi” yanında, “30 Ağustos Zafer Bayramı” ile taçlanır. Aziz milletimizin “Ya Ölüm, Ya İstiklal” mücadelesindeki varoluş mücadelesinin tescili olması yönüyle de apayrı bir yer tutar.
30 Ağustos Zafer Bayramı; ecdadın “Hürriyet ve İstiklal” mücadelesindeki emsalsiz, destansı zaferidir ki; Malazgirt’te kapıları açılan, Miryakefalon’da tapusu alınan Anadolu’nun ebedi yurt olacağının tescilinin olduğu zafer olup, TÜRK TARİHİNDE ise apayrı bir yer tutar.
Türk Milleti’nin gerçek karakterini bir kez daha dosta ve düşmana gösteren bu zafer; yok edilmeye ve elinden bağımsızlığı alınmaya çalışılan bir milletin; var olma mücadelesinin, Türk Milleti’ni yok etmeye çalışan emperyalizme karşı, Türklüğün “ebedi bekâsının” zafer ilanıdır.
Bu zafer; Mustafa Kemal’in önderliğinde ecdadın, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü, devletin varlığı ve bağımsızlığı temelinde, yokluğa, yoksulluğa, haksızlığa, işgale ve zulme baş eğmeyenlerin, istiklale inananların zaferidir.
Bu zafer; şanlı, şerefli ve necip bir milletin “küfre ve zulme” karşı yüzyıllar boyu gösterdiği dik duruşun, en büyük abidelerindendir.
Bu zafer bir kez daha göstermiştir ki; Türk Milleti, bağımsızlığına, birliğine önüne çıkartılan her tür engeli en zor şartlarda dahi ortadan kaldırmış, en kritik dönemlerde de birlik ve beraberliğini korumuş ve bu birlik içerisinde önüne çıkan her engeli aşmıştır.
Bu satırlar, tarihi tespitler olup, duyguların satırlara yansımadır… Oysa zaferi getiren, temel değer olan ve kalabalıkları ortak değer etrafında bir ve beraber kılan kültürün maddi ve manevi derinliğini hatırlamak gerekmiyor mu?
Bu hatırlamaları neslin inşa sürecinde istikbalin teminatı olan çocuklarımıza anlatacak eğitimcilerimize aktarmak, nesle nasıl aktarabileceği yönünde farkındalık sağlamak gerekmiyor mu?
Çanakkale’de de Kurtuluş savaşında da ağır yaralı olan Mehmed’in/Mehmetciğin kendisine verilen bir yudum suyu içmek yerine yanındaki arkadaşını kendisine/nefsine tercih eden, Allah’ın (c.c.) Haşr suresi/9. Ayetinde “Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile, onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” Hükmüne uygun yaşama hassasiyetinde olan ve vatan sevgisinin imandan olduğu inancında o manevi doluluğuna dikkat çekmeden, toplumda yaşanan ve bugünün eksikliğini doğru tespit ile çözüm yönünde tutarlı bir yol haritası oluşturmadan, sosyal çözülmenin yaşandığı günümüzde, salt hamaset yüklü yazı ve konuşmalarla devam ederken, fikirdeki birliğin fayda sağlamasının temel şartının; Muhammed İKBAL’ın da vurguladığı üzere, “harekette birlik” olduğunu hatırlamadan ve bu yönde eylemde birliği sağlamadan, milli birlik ve beraberlik ülkümüzün gerçekleşimi yönünde neyi nasıl başarabiliriz? Yarına dönük; eğitimde olması gereken, milli menfaatlere yönelik çalışmalarımıza nefsimizi yenerek ve samimiyetle yönelmeden…
Yok olmanın eşiğinden kurtulmak, var olmak için girilen “Kurtuluş Savaşının” mana derinliğini unutmamak gerek.
Milli mücadelenin başlangıcından, mücadelenin en sıcak anında, cephede devam mücadele sürecinde dahi ecdadın odaklandığı “neslin inşa mesuliyetini”, neler yaptıklarını, katlandıkları o yüksek özveriyi, fedakârlığın zirvelerini, savaş sonrasında “neslin inşası” yönünde sürdürülmesi gereken büyük mücadelenin, savaşta dahi ihmal edilmeden nasıl sürdürüldüğünü, hedeflerin neler olduğu ve sürecin nasıl planlandığı unutulmadan, sık hatırlanması gerektiğini düşünüyoruz.
Yarını kazanmak; kültürel derinliğimizde, milli ve manevi değerlerimiz merkezinde medeniyet tasavvurumuzu sağlam temelde yaparak, dün başlayan ve nefsin rüzgarında artan ve devam eden, toplumsal yapımızda yaşanan hatalara dur diyerek, “Hepimiz Biriz. Biz TÜRKİYEYİZ” diyebilmemiz yönünde, yeni başlangıçlar yapabilmemiz açısından, suçlu aramak, bir birimizi suçlamak yerine, milli menfaatlerimiz merkezinde, yaşadığımız sorunların çözümünde uzlaşarak, toplumsal dinamiklerin harekete geçirilmesiyle mümkün olacak…
Dün başardığımız gibi…
9 Mayıs 1920’de okunan İcra Vekilleri Heyeti programına bakıldığında; “…milli şuuru geliştirme, kendine güven duyma, girişim gücüne sahip olma, kendi bünyemize uygun programlar geliştirme gibi bugünkü modern eğitimde kullanılan temel ilkelerin daha o zaman düşünüldüğü görülür.(Karagözoğlu, 1985,s.196 ).
İcra Vekilleri Heyeti Programında eğitim ve öğretimle ilgili olarak şöyle denilmektedir:
“Maarif işlerinde gayemiz; çocuklarımıza verilecek eğitimi her anlamıyla dini ve milli bir konuma getirmek ve onları hayat mücadelesinde başarılı kılacak, dayanaklarını kendi öz benliklerinde bulduracak, girişim gücü ve kendilerine güven gibi karakter verecek, üretici bir fikir ve şuuru uyandıracak, yüksek bir düzeye ulaştırmak; resmi öğretim ve eğitimi, bütün okullarımızı en bilimsel ve çağdaş olan esaslar ve sağlık kuralları içersinde yeniden düzenlemek ve programlarını iyileştirmek; milletin var oluş nedenine, coğrafi ve iklim şartlarına, tarihi ve toplumsal geleneklerimize uygun bilimsel ders kitapları meydana getirmek; halk kitlesinden sözleri toplayarak dilimizin sözlüğünü yapmak; bizde milli ruhu artıracak tarihi edebi ve sosyal eserleri bilgili ve yetenekli kimselere yazdırmak; eski milli eserlerimizi kayıtlara geçirmek ve korumak; batının ve doğunun ilmi ve fenni eserlerini dilimize çevirtmek kısaca bir milletin hayat ve varlığını korumak için en önemli etmen olan maarif işlerine özel bir dikkat ve çaba göstererek çalışmaktır” (TBMM ZC, Devre I, Cilt I, s. 241-242 ).
2022-2023 Eğitim ve öğretim yılının başlayacağı bir süreçte, eğitimde başarımızın sorgulanması gerektiğini, bu süreçte bir şeylerin eksik kaldığını düşünmemek mümkün değil…
Ulusal haberlere yansıyan, bizi biz kılan değerlerden kopan, nefsin tatmini yönünde, kendi canından olanlara (anne-baba-evlat gibi) dahi kıyan, can alan, devlete, beytülmale ihanet eden insan sayısının arttığı bir süreçte, haberlerin bozduğu psikolojimizi sorgulamak gerekmiyor mu?
Değerlerinden kopan, hazzının tatmini odağında yaşayan bir neslin yetişmesinin getirdiği yıkımın altında hep birlikte kalıyoruz.
Yaşanan bu kaotik durumdan kurtulmanın toplumun her katmanının, her ferdinin mesuliyeti olduğunu düşünüyoruz.
Bu açıdan; toplumda yaşanan hataların düzeltilmesi için, siyasi şahsiyetler başta olmak üzere, yaşanan sosyal çözülmeye dur demek, değerler odağında bir eğitim sürecinde verimli olmak, müteşebbis yönü gelişmiş, salt hazzı merkezinde yaşamayan, haddin eğitimini almış olup, “Hamd” noktasına varmış, özgüveni yüksek bireylerin yetişmesi yönünde, siyasi kutuplaşmayı körüklemek yerine, örgün ve yaygın eğitim sürecinde, milli ve manevi açıdan, 1920 hedefinde de de yer aldığı üzere; “…çocuklarımıza verilecek eğitimi her anlamıyla dini ve milli bir konuma getirmek ve onları hayat mücadelesinde başarılı kılacak, dayanaklarını kendi öz benliklerinde bulduracak, girişim gücü ve kendilerine güven gibi karakter verecek, üretici bir fikir ve şuuru uyandıracak, yüksek bir düzeye ulaştırarak…”, kaybettiğimiz değerleri yeniden kazanmak gerek yarın daha çok geç olmadan…
Bu duygu ve düşünceler ile;
26 Ağustos 1071’de Malazgirt’te sadece Anadolu’nun kapılarını açmakla kalmayıp, Malazgirt Zaferi ile gönül kapılarını da açarak,, İ'la-yı Kelimetullah davasına hizmet ile gönlüleri fetheden ecdadın emaneti olan Anadolu’yu ebedi yurt kılarken, aynı zamanda esaret altında bulunan diğer mazlum milletlere de ilham kaynağı olan, 30 Ağustos Zaferimizi kutluyoruz.”
Bu vesileyle; şahsım ve Eğitimde Kaliteyi Geliştirme Derneği Yönetim Kurulu ve üyelerimiz adına;
26 Ağustos 1071’de Malazgirt’te sadece Anadolu’nun kapılarını açarak, bize bir vatan bırakan Sultan Alpaslan’a ve o isimsiz Alperenlere, kahramanlara, kendilerine emanet edilen bu cennet vatanın, muhafazasının öneminin mana derinliğinde, 30 Ağustos’ta Gazi Mustafa Kemal önderliğinde, yokluklar içinde ve en ağır şartlar altında, yedi düvele karşı koruyan, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, canlarını feda ederek. bizlere eşsiz bir vatan bırakan aziz şehitlerimize, Hakk’a yürüyen kahraman gazilerimize, neslin inşa hassasiyetinde görev yapan, bu süreçte bu kutlu ideale dönük gözünü kırpmadan can veren eğitim şehitlerimize de Yüce Rabbimden rahmet diliyorum.
İlginizi Çekebilir